Pages

Nazım

Brovisman: Golgotha

Brovisman: Nisan Dokuz

“It’s strange. I felt less lonely when I didn’t know you.”  Jean Paul Sartre


Hislerimizi tarif etmek istersek, kendimizi kâinatta yalnız hissetmek bizim mecburiyetimizdir. Kafamızı yastığa koyduğumuzda yaptığımız muhasebelerimizdeki rakamlar, geçmişin tekrar yayınları veya kâbuslarımızda ayyuka çıkan korku noktaları, bu hissettiğimiz ekseriya engellenemez yalnızlık hissimizin betimlemeleri ve yansımalarıdır.




Fakat biz, tıpkı her birimizin birbirimiz ile olan kusursuz bağlantısı gibi, yalnızlığı ve seni ayırmak gafletine düşeriz. Sen kuşkusuz ayrılamaz bir parçamsın, yalnızlığı tecrübe ederken sağlamamı seni hissetmek ile birlikte yapıyorum. Ardından bir basamak yükseliyor ve beraber olmak ve yalnız olmanın aynı sürecin parçaları olduğunu tahlil ediyorum.

Artık parçalarının bütününü görebiliyorum.

Brovisman: Joker


"Korkma, şimdi çürüyebiliriz ama seninle yine bir ağacın yaprağında buluşacağız."

Dumanaltı olmuş mağarama dönmeye başladığımda arkama bakmamaya gayret ediyorum. Kendimi koltuğa atmadığım bazı zamanlarda çöküyorum masama. Ok gibi saplıyorum dolma kalemimi kâğıtlara, kendimi ağlama duvarlarımda buluyorum. Son günlerde dışarıdaki soğuğun kokusu da kapımı sık sık çalıyor. Hürmet ediyorum,  buz tutmuş ellerimle yerini sebatla gösteriyorum. Bazen diyorum ki kapımı ardına kadar açsam, merdivenleri üçer beşer çıkan çocukça terli gelse. Bir sağanak da patlasa, donmuş parmaklarımı ısıtsa.

Yeni ayı beklerken kovanımda, bir metre ötede titreşen karbonlarını hissediyorum.  Nasıl vasfedeyim seni? Eriştin ilk baharına evim gibi.


A human's body and human's soul.


Hatırlanan ilk an, kendini hayatın hülasasına bağlıyor. Yüzümü o tarafa dönüyor ve soğuğun kokusunu arıyorum. Duyamıyorum. Etrafımı çevreleyen deniz balyaları çöküp alev alıyor. Mağaram ise önce abajurlarından teslim oluyor. Sıkışıyor kocaman girişi, sıkıştıkça ömrümü kordonlar boğumluyor. Alev alan tenimi acele ile sıska parmaklarım buluyor.

Kumların üzerinde ayak izlerim. Buraya yaz geldi, her yer çocukça şen seslerin. 

Var olduğun için teşekkür ederim.

Brovisman : Evsiz

Çok acayip yolculuklar yapıyorum. Artık bitmiş olsa gerek diye düşündüğüm her siluetin kendisini geriye atmasıyla yeni imgeler buluyorum. Çok zor. Zor olan anlamak, imkansız huzur bulmak. Köşeleri keskin kelam etmeyi sevmesem de bu tür tespitlerimde iddialı olmalıyım diye hissediyorum.

Ne istiyorum, ben ne arzuluyorum abi sorularım ile debelendiğim zamanlarda zihnimden çocuksu hikayeler duyuyorum. Her hikaye biraz sen. Hakikaten geri zekaliliğin kitabını yazıyorum.

Dağıldın sen artık, bittin. Bırak artik düş kurmayı. Pes, artık pes etmen gerek.

Brovisman : Argümanların Mukayesesi

“Duymak istiyorsan, sessiz ol.” Ursula K. Le Guin



Yıllarca ceplerimde taşıdığım melankoliyi ağzıma sakız ettiğim arşivlerime yığıyorum. Oyuncaklarım, bilumum el yazısı nüshalarım, aşk mektuplarım, simge durumuna küçültülmüş geri zekalılığım. Hepsi yek vücut olmuş, açık arttırmayla satılmayı beklemek hüneri gösteriyor. Bu düzenbaz çete, kendilerinden beklenmeyecek şekilde alim kafalar aslında. Ben gibi bir cahille münakaşaya girmiyor, aralarından tarifsiz illüzyonlar seçerek 'ben' meşakkatli organik dilencinin ağzına bir parmak bal çalıyor. Elzem bir fedakarlık için çalıştıklarını anlayabiliyorum fakat bu, aramızdaki çatışmayı dindirmeye ne yazık ki yetmiyor. İşin aslı her birimizin kendi adaletimiz için çalışıyor olması, aramızdaki çatışmayı körüklüyor. İnsan - ben-  balçıktan yapılmış, kusurlarımın farkındayım ama malzeme bu. 

Her birimiz arasında kuvvetli bir korelasyon var. Kimi zaman negatif, kimi zaman pozitif. Bu yüzden aramızdaki ilişkiyi hiçbir zaman yok edemedik ve birbirimize zarar versek de en az tahammül edebildiğimiz şeye tahammül etmeyi öğrendik. Öğrenmek demişken; kafama kitapla vurma, iz yapıyor haykırışının tespitini tamamlamayı arzuluyorum. Neredeyse her tespitim hatalı da olsa bu sefer doğru olana ulaşacağım diye hissediyorum. Hissetmek de yeni haniYıllarca beton ile örtülen hayatım yine beyhude çabalarıma gark olmuş vaziyette. Uslanmıyorum adeta, uslanamıyorum. Kusursuz afilli hayaller diriliyor (resurrection), neden şimdi geri geldiklerini anlayamıyorum. İdrak kabiliyeti olmayan kişiler anlamaya haiz değildir. Yani –en azından- nedeninin anlayabiliyorum. 

Bizim gibiler için daha fazlası geç kalmışlık. Bu geç kalmışlık ve hazır olmayı beklemek öyle bir ziyandır ki; saat geç olmayı bırakmış, zamanın akmayı bırakması şeklinde zuhur etmiştir. Vakit de düşüncenin verdiği şekli alır. Böylece zaman, düşüncemizin her noktasına dokunabilir. Esasında her dokunuş bir kavga, her kavga da bir iz bırakır aslında. Hep buradaydı bu ıstırapların bel bükmesi. Bitmedi, bitmeyecekse zil zurna sarhoş olalım bari. 

İçinde bulunduğumuz efsanevi baloncuklar zihnimi zayıflamayan pişmanlıklarla zehirler. Alay ederim kendim ile. Her alay ettiğimde biraz daha ağrılarım uyuşur. 

Yahu! Bir insana kaybetmekten delirmek bu kadar mı yakışır? 

Brovisman: Bomba - Yapboz

“Birbirimize kendimizi anlatabildiğimiz o eski günlerdeki gibi değiliz artık.”


Derme çatma demir kuvvetin soluna çarpmasından sonra, orman şafakla alevlendi. Göz kapaklarını açmaya çalışırken, toprağın parmakları onların açılmamaları için direndi. Sol yanağına atılan tokat, tüm vücudunu sarsmış, eklemleri dahi hareketsiz kalmıştı. Toprağı tadarken ‘kötü bir rüyadan başkası değil’ tesellisine tutunmuş ve beyhude avunmalarına yenisini eklemişti. Işıklar tünellerden gözlerine ulaştıkça istemsiz olarak inilti çıkarıyordu. Boğucu fakat huzur dolu karanlık yerini güneş ışınlarına ve çenesinde muazzam bir zonklamaya bıraktı. Üstelik ayağındaki ayakkabılar da işlevini değiştirip bir çift yengeçe dönüşmüş, parmaklarını koparırcasına boğumluyordu.

Tokadı atan kuvvet “evet kardeşim, söylediğim gibi, hep huzurluydum” dedi.



12.07.2016

Notlar

  • İntikam almak geri zekâlılığı ve intikam almak hazzı arasında gidip gelmek.
  • Güzel şeyler çok kısıtlı. Güzelsin demek lüks.
  • Denge kurmak zor. Denge en büyük nimetlerden biri.
  • Çoğu zaman kendi sesimi unuturdum. Şimdilerde sadece kendi sesimi hatırlıyorum.
  • Her gün yeni şeyler öğreniyorsun. Tecrübe ile zehirlenip yitip gideceğiz.
  • Çok sevdik be abi!?? Kuesçın mark semetary.
  • Yeni bir dil öğrenmek lüks. Henüz aynı dili konuştuklarımızla iletişim kuramıyoruz.
  • Makinenin insanı anlaması için çalışmak zor. İnsanın makineyi anlayabilmesi daha olası.
  • Hak, hukuk oyununu bilmesem de bir ton insanın karşısında af diledikten sonraki sessizliğin garip olduğunu ben de sezebiliyorum.


Brovisman: Bomba - Cumartesi Sanrıları

“Geriden gelmek her zaman geç kalmak değil.” 



Bu sabah diğerlerine benzemeyeceğimi planladım. Yüzüme dolu dolu birkaç avuç su çarptıktan sonra kahvaltı için aşağıya indim. Birkaç kişi ile konuşabilmek umudu ile diğerlerinin arasına karışmaya gayret ettim. Amacımın büyük kısmı kelime dağarcığımı geliştirmek, genişletmekti. Bu amacımı orospu kelimesinin rotasyonlanarak yaratılmış birkaç yaratıcılık eseri cümle özümseyerek tamamladım.

Suyumu, sigaramı ve güneşi yanıma alarak çınlamalarım ve uğuldamalarımla girişe yürümeye başladım. Bozulan taş için çimento, su ve kum yeterliymiş, öğrendim. Bileklerimde olması gereken pantolonumun paçalarını dizime ulaştırdıktan hemen sonra tekerlekli sandalye kurallarına uyarak yolculuğumu tamamladım. Kaldırımlar yanıyordu, dizim knock-out, ben mücadeleyi hiç kaybetmemiş gibi iki saatten fazla bir süre bekledim, yemin ederim. Mor cam şişedeki hatırlanan kokularla serinlerken gözüme tutulan ışıkları hatırladım. Geyik tavşanlar gibi duraksamaya mahal vermeden gerçeklik algısının yeniden oluşması tehlikesinden uzaklaştım. Yine de ‘I double love you!’.

Legacyi kimden aldım hatırlamıyorum ama tesadüf o ki ağabey ben değildim. Hem kendi ifademi ben okumak istemiyorken onların okumasını hiç mi hiç istemem. Böylesi güzel bir tesadüf veya havalanmış toprak kadar afilli bence.

Güneşin yokluğu havayı biraz daha katlanır kılmıyordu. Çivit mavisi gökyüzünün altında hayatımın sembolünü uzunca izledim.

Ayılmak isterdim, çocukluğumun tütün kolonyalarından tedarik edememiştim.

Brovisman: Bomba – Sanatoryum



Yönünü mutluluğa çevirenler de insan tanımını ‘basit’ olarak yapıyor ve ayyuka çıkmış bezginliğime ‘morg görevlisi’ yakıştırmasını uygun görüyor. Kuşkusuz, korkunun ecele faydası yok gerçeğiyle kendimi yatıştırabilir, bu yakıştırmayı içeri adım atmak motivasyonumu sağlamakta kullanabilirim. Fakat sorun da esasen tam bu noktada ortaya çıkıyor: bu motivasyon için neden harekete geçmeliyim?

Fiziksel aktivitemin mevsim normallerinin üzerinde olması şüphesiz bezginliğimin bu denli göze çarpmasında etkili. Daha tesirli olanlar da eklenince katlanılır biri olmadığımı ‘kendime bile katlanamamak’ durumuyla anlıyorum.

Omurgamın çatısı bel veriyor, beni bir arada tutan çürümüş ipler en zayıf olanının üzerine biniyor ve anlatacak bir şey kalmıyor. Savunma pozisyonunda bütün mevzilerimi pasif direniş emrimle organize ediyorum. Alarm durumundayken yanıma sokulan biri hayattaki amacının mutluluk ve huzur olduğunu söylüyor.

Kum saatimin boğumuna bir kaya parçası takılıyor böylece. Adrenalimden destek beklerken köstek oluyor. Yerlerinden çıktı çıkacak çivilerle tutturulmuş aynalarımdan kuduran bir köpek beliriveriyor. Müstehzi bir kahkaha gibi karşımda boş bir çift göz duruyor. Tahammül et telkinimle zehirleniyorum.
Önümde ya varlığıma kavuşacağım ya da yokluğa gark olacağım yol beliriyor. Her iki yolun sonunda da benliğim pare pare oluyor.

Yemin ediyorum, insanın ‘basit insan olmak’ hususunda ısrar edesi geliyor. Kargo ceplerinde yük taşıyan yük asansörü gibi davranası geliyor. Önümde ya yerimde saymak ya yukarıyı zorlamak ya da aşağıdakileri ezmek kalıyor böylece. Çam ağacı iğnelerinin gölgeleri altında durup önümdeki zor yolları kolaçan ediyorum. Yolların sonunda canevimden vurulduğumu görüyorum.

Defalarca.

Sessizce teskin ediyorum kendimi.



Hayat bu bünyeyi kimde, nerede görürse görsün alıştırdığı üzere hemen benimsetecek. Ya da siz öyle sanıyors/dunuz.

Brovisman: İkram

“Yolun bundan sonrasına katırlarla devam edeceğiz”


İnsan, muhakkak diğerlerinin yararlanacağı tecrübe sentezlemeli, huzursuzluğundan kıssadan gömlek dikebilmeli.  Cemiyetin zorbalıklarına aldırış etmeden, hülyalarının kuvvetini kendi motivasyonuna eklemeli. Fakat bir başkası için bir şeyler inşa etmeye lüzum yoktur, güzel olan kendi evini inşa etmen, benim ise çakıl taşları yığınlarından seni yaralamayacak olanları seçmende yardımcı olmamdır.

Artık vapurlardan haz etmediğinin farkındayım, hakikaten kan revan içerisinde beşik gibi göründüğünü biliyorum.  Fakat sen, dön yeniden kendi yakana, en çok sen seviyor gibi yapsan da. Ne kadar şanslı olduğunu bilmiyorsun (…).

Tahtından insen de ıslansa bileklerin, kavis alsa ışığın. İnceliyor geçtiğin yollar, patlıyor birer birer. Daha büyük bir güce sığınıyorsun usulca. Biraz da cilveli. Beyhude bir çabaydı açık tutmaya çalışman, gözlerini.

Solunu dolduran görünmeyen izlerin ile lüzumsuz vecitler yaşıyorsun.  Saatlerini eşitledikçe yaprak gibi sakinsin de, yine de biraz huzursuzsun. Çocukken elindekileri severdin; delikanlıyken O’nu; büyüdün, adam oldun, şimdi vapurları da sevmiyorsun.


Ama sen yine de… Kalma, geri dön, en iyi sen seviyor olsan da.


Brovisman: April The Forever